
- Ihlara Vadisi:
Ihlara (antik çağlarda Peristremma) Kanyonu tüm Kapadokya bölgesinin en popüler ziyaret noktalarından biridir. Ziyaretçiler burada harikulade doğal güzelliklerin yanı sıra kültürel zenginliklerin de keyfini çıkarabilir. Bölgenin doğal güzelliği doğanın güçleri tarafından özenle ve zarafetle işlenirken, şapeller ve kiliseler de geçmiş kuşakların büyük ustalığı, sabrı ve inceliği ile oyularak işlenmiş ve fresklerle süslenmiştir. Ziyaretçiler doğal güzelliklerin, tarihin, sanatın ve kültürün bir araya geldiği Ihlara Kanyonu’na şüphesiz bayılacak ve zamandan münezzeh bir şekilde tadını çıkardıkları anların hiç bitmemesini dileyecektir.
14 km uzunluğuyla Ihlara Kanyonu, Kapadokya’nın en uzun doğa yürüyüşü rotasıdır. Dünyadaki çeşitli yürüyüş rotalarını tamamlamış olsanız bile Ihlara Kanyonu’nun doğal güzelliklerin ve her köşe başında bir sürprizin beklediği tarihi mirasın içinden geçen ideal bir yol olduğunu göreceksiniz.
Bozkırın cılız bitki örtüsüne aşina olan Kapadokya gezginleri Ihlara Kanyonu’nun yemyeşil ve gür bitki örtüsünü görünce hayretler içinde kalmaktadır. Kanyon’un mikrokliması civar bölgelerinkinden oldukça farklıdır ve adeta saklı bir cennet oluşturan çeşitli bitki ve ağaçların yetişmesine olanak sağlamaktadır.

- Belisırma Köyü:
Belisırma Kapadokya’da, Ürgüp yakınlarındaki Ihlara Vadisi boyunca akan Melendiz Çayı kıyısında yer alan küçük bir köydür. Aksaray ilinin Güzelyurt ilçesine bağlı bir köyün en önemli özelliği gerçek anlamda Ihlara Vadisi’nin içine kurulmuş olmasıdır. Temelinde Belisırma Köyü, vadinin içinden akan Melendiz Çayı’nın sağ yakasındaki yamaçlara kurulmuştur.
Tarihi kaynaklarda “Belisırma” adının Antik Yunanca “Peristrema” sözcüğünden türediği belirtilmiştir. Bölge Güzelyurt’un veya Ihlara Kasabası’nın merkezi kadar büyük olmasa da Yunanlar bu köyde yerleşim kurmuştur.
Belisırma Köyü Ihlara Vadisi boyunca devam eden yürüyüş yolunun ortasında yer almaktadır. Buraya kadar gelen yürüyüşçüler vadinin içine kadar uzanan yolu takip ederek vadiden çıkabilir.

- Dervent Vadisi:
Hayal Vadisi veya Pembe Vadi olarak da bilinen Dervent Vadisi’nde diğer Kapadokya vadilerindekiler gibi mağara kiliseleri yoktur. Dervent Vadisi’nde Roma kaleleri veya mezarları da bulunmamaktadır. Aslına bakılırsa bu vadide hiç yerleşim olmamıştır. Peki burayı bu denli meşhur kılan nedir? Tabii ki ayın yüzeyini andıran manzarası!
Dervent Vadisi (Devrent Vadisi olarak da geçmektedir) pek çok farklı kaya oluşumunu gözler önüne sermektedir. Vadideki küçük peri bacaları, tuhaf görünümleriyle ayın yüzeyini andıran bir manzara meydana getirmektedir. Vadide ayrıca hayvan şekilli pek çok kaya da mevcuttur. Burası doğanın oluşturduğu heykellerle dolu bir hayvanat bahçesi gibi görünmektedir. En önemli ve en kolay fark edilebilen hayvan şekillerinden bazıları deve, yılan, fok ve yunustur. Eğer hayal gücünüzü özgür bırakırsanız daha nicelerini de bulabilirsiniz. Tıpkı bulutlara bakıp da bir ejderha görmek gibi… Bu vadide, kucağında bebek İsa’yı tutan Bakire Meryem’e benzer bir kaya sütunu bile bulunmaktadır.

- Zelve:
Bir zamanlar bölgenin en büyük topluluklarından birine ev sahipliği yapmış olan Zelve Açık Hava Müzesi, evler ve dini/dünyevi odalar ile göz göz tasarlanmış olan harika bir mağara kasabasıdır. Burada Hristiyanlar ve Müslümanlar 1924’e kadar mükemmel bir uyum içinde yaşamaktaydı. Sonrasında Hristiyanlar, Yunanistan ile Türkiye arasında gerçekleşen nüfus mübadelesi nedeniyle Vadi’yi terk etmek zorunda kaldı. Müslümanlar ise hayati tehlike arz eden erozyon riskinden dolayı 50’li yıllarda Vadi’yi boşaltmaya zorlandı. Alanı terk eden Müslümanlar biraz daha ileride Yeni Zelve adını verdikleri modern bir köy kurdular.
Eski Zelve bugün hayalet bir kasabadır ve erozyon hâlen devam etmektedir. Zelve Açık Hava Müzesi’ndeki üç vadi, kaya tırmanışçıları için birer cennettir. İyi bir yürüyüşçünün, aynı zamanda Kapadokya mimarisinin ve dini resim sanatının en eski örneklerine de ev sahipliği yapan bu vadileri yürümesi en az iki saat sürmektedir.

- Paşabağı:
Kapadokya’da bulunan Paşabağı, Göreme veya Avanos’tan Zelve’ye giden yolun üzerinde yer almaktadır. Burada, üzüm bağlarının ortasında, oldukça dikkat çekici toprak sütunlar görülebilir. Bölgenin ismi de buradan gelmekte olup “Paşa’nın üzüm bağı” anlamına gelmektedir. Türkçede “paşa”, askeri bir rütbe olan “general” anlamına gelmektedir ve çok yaygın bir lakaptır. Bu bölge Keşişler Vadisi olarak da geçmektedir. Bu isim, birbirinden ayrı duran tüf kayalarına oyulmuş konilerden türetilmiştir. Günümüzde bu bölgede bir üzüm bağı ve yolun hemen kenarında dikili duran tüf konileri vardır.
Bu konilerden bazıları, üst kısımlarında bir zamanlar Stilitlerin ve münzevi keşişlerin saklandığı daha küçük konilere ayrılmıştır. Simeon keşişlerinin inziva yeri de burasıdır. Üç başlı peri bacalarından birinin içerisine Aziz Simeon’a (Simon) adanmış bir şapel ve bir münzevi sığınağı inşa edilmiştir.
Paşabağı vadisi, ikiz ve hatta üçüz kaya başlıklarıyla Kapadokya’daki en çarpıcı peri bacalarından bazılarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu biçim, Kapadokya için bile benzersizdir ve bu peri bacaları da mantar biçimli peri bacaları olarak isimlendirilmiştir.

- Avanos:
Kızılırmak’ın kenarında yer alan Avanos, binlerce yıldır orada üretilen göz alıcı çömlekleriyle ünlü bir kasabadır. Üretim sürecinde Kızılırmak’tan çıkarılan ve kendine has bir kırmızı tonu olan kil kullanılmaktadır. Ancak Avanos yalnızca bir seramik atölyesi değil aynı zamanda ırmak kenarında bir gezinti yapmanın da mümkün olduğu büyüleyici bir kasabadır. Ayrıca Kapadokya’yı keşfetmek için de alternatif bir konaklama üssüdür.
Genellikle grup turları, Göreme’ye giden yolun kavşağında konumlanmış olan devasa seramik salonlarında son bulmaktadır. Ancak yeterince zaman kalırsa, Avanos’un merkezinde bulunan atölyelerden birini ziyaret etmek çok daha ilgi çekicidir. Bu atölyelerden her biri, kuşaklar boyunca bu zanaatle uğraşan farklı bir aile tarafından işletilmektedir.
Tüm atölyeler benzer şekilde düzenlenmiştir. Yerin altındaki depolarda, yumuşak volkanik kayalara oyulmuş odalarda yer alırlar. Böylece seramik objeler, güzel renklerine zarar verebilecek olan yoğun güneş ışığından korunmaktadır. Uygulamada seramik atölyelerine yapılan ziyaretlerden her biri, mini yer altı kasabalarına yapılan birer keşiftir de aynı zamanda. Çömlek yapım süreci, sık sık gerçekleştirilen gösterimler sırasında izlenebilir.

- Göreme:
Eskiden Maccan olarak anılan Göreme, Kapadokya bölgesindeki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Bölgenin ismine ilişkin bilinen en eski kayıt, 7. yüzyıldan kalma “Aziz Hieron’un Hayatı” adlı kitapta geçmektedir. Maccan’ın yabancılar tarafından görülmesini engelleyecek şekilde kendiliğinden korunaklı bir yapısı yoktu. Bundan dolayı Arapların saldırılarına karşı koyamayarak nüfusunun büyük çoğunluğunu kaybetmiştir. Arap saldırıları sona erdikten sonra Maccan’ın kiliseleri yeniden inşa edilmiştir. İlk zamanlarında şehrin bir nehir kenarında yer aldığı yaygın olarak kabul görmektedir ve bu ilk yerleşimden geriye kalan iki adet sütunlu mozole de bunun kanıtıdır. Göreme kasabasında ve civarındaki yerleşim yerlerinde beş kilise bulunmaktadır. Bunlardan en büyüğü, 6. veya 7. yüzyılda inşa edildiği düşünülen Durmuş Kadir Kilisesi’dir. Bu kilisenin sütunları ve vaiz kürsüsü oldukça iyi korunmuştur. Göreme’deki diğer kiliseler 10. ve 11. yüzyıllarda, Arap saldırıları son bulduktan sonra inşa edilmiştir. En yakın zamanda inşa edilen kilise, Göreme’de bir piskoposluğun bulunduğu 11. yüzyılda inşa edilmiş olan Yusuf Koç Kilisesi’dir. Göreme’deki kiliselerden ikisi olan Bezirhane Kilisesi ve Orta Mahalle Kilisesi şehrin içinde yer almaktadır. En uzaktaki kilise ise 11. yüzyıla tarihlenen ve yürüyerek 30 dakikada varılabilen Karabulut Kilisesi’dir.
Bölgenin en göz alıcı yerleşim yeri, insan ve doğa uyumunun emsalsiz bir örneği olan Göreme kasabasıdır. İnsanlar, bugün hâlen volkan toprağına ve tarihine büyük bir saygı göstererek kaya evlerde yaşamakta veya onları depo olarak kullanmaktadır. Göreme kasabasında yalnızca kaya evleri değil, aynı zamanda tüm ziyaretçileri hayrete düşüren kaya restoranları ve kaya otelleri de bulunmaktadır. Doğal sınırları kendisini çevreleyen yüksek kayalarla ve onların arasında yer alan peri bacalarıyla çizilmiş olan bu şehir, inanılmaz güzellikte doğal hazineler sunan bir yerdir.

- Uçhisar:
Uçhisar Kapadokya’nın en yüksek noktasında, Nevşehir-Göreme yolu üzerinde, Göreme’ye 5 km mesafede yer almaktadır. Uçhisar Kalesi’nin tepesi, etrafını saran bölgenin uzakta Erciyes Dağı’nın da yer aldığı muhteşem bir panorama manzarasını sunmaktadır.
Kayaya oyulmuş pek çok oda birbirine merdivenler, tüneller ve geçitler aracılığıyla bağlanmaktadır. Odaların girişinde, tıpkı yer altı şehirlerinde olduğu gibi geçişleri denetlemek amacıyla kullanılan değirmen taşından kapılar bulunmaktadır. Bu çok katlı kalenin bazı kısımlarında oluşan erozyon nedeniyle tüm odalara ulaşmak ne yazık ki mümkün değildir. Kalenin kuzey cephesinde yer alan odaların çoğu bugün güvercin evi (güvercinlik) olarak kullanılmaktadır. Çiftçiler bu güvercinlikleri, meyve bahçeleri ve üzüm bağları için harika bir doğal gübre olan güvercin dışkılarını toplamak için kullanmaktadır.
Uçhisar’ın batısı, doğusu ve kuzeyinde bulunan peri bacaları, Roma döneminde içleri oyulmak suretiyle mezar olarak kullanılmıştır. Genellikle girişleri batıya bakan bu kaya mezarlarının içerisinde, üzerine eskiden ölülerin yatırıldığı klineler veya taş levhalar bulunmaktadır.
Kalenin yalnızca çevresinde değil içerisinde de pek çok kaya kilisesi keşfedilmiştir. Bunun sebebi, çok sayıda kilisesi ve manastırı bulunan Göreme’nin Uçhisar’a oldukça yakın olması olabilir.

- Soğanlı Vadisi:
Kapadokya’nın güneyindeki Soğanlı vadileri, kıyıda köşede kalmış birkaç Kapadokya mağara kilisesi keşfetmek isteyenler için birebir.
Soğanlı vadilerinde yürüyüş yolları, kiliseler ve tuhaf güvercinliklerle baş başa kalabilirsiniz. Vadiler boyunca tek başınıza keşfe çıkarak ve tam anlamıyla yoldan saparak eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.
Hepsi bu kadar da değil; Soğanlı’da, asırlardır orada yaşayan halkıyla gerçek bir geleneksel Türk köyü bulunuyor.
Turizm pek çok restoranın çevrede hizmet verebileceği şekilde bölgeye sızmış olsa da ve yörenin kadınları el yapımı “Soğanlı bebeklerini” turistlere satıyor olsa da Soğanlı yine de gerçek bir Türk yeridir.
Burası bir solukta gezip listenizdeki kiliseleri teker teker gördükten sonra üstünü çizeceğiniz bir yerden ziyade doğa yürüyüşünün ve kendi başınıza keşfe çıkmanın tadına varacağınız bir yerdir.

- Mustafapaşa:
Mustafapaşa, eski adı Sinasos olan bir Rum köyüdür. Kapadokya’daki en doğal yerlerden biridir. Mustafapaşa gezilecek yerler bakımından öylesine zengindir ki bu tarih kokan büyüleyici kasabaya en az Ürgüp’e ayırdığınız kadar zaman ayırmanız gerekir.
Mustafapaşa, Ortodoks Rumlarının 1924’teki nüfus mübadelesine kadar yaklaşık 700 yıl boyunca yaşamış olduğu kültürel bir cevherdir. Köyün sakinleri, o dönemlerde şarap ve tıbbi ürünler satan Rum tüccarlardı. Mübadele sırasında köyün sakinleri Yunanistan’a gönderilerek oradaki Türk nüfusuyla yer değiştirmiştir. Taştan yapıları sanatsal bir mimariye dönüştüren Sinasos mimarları, bölgede anlatılana göre Mardin’den ve Suriye sınırından gelmiştir. Rivayete göre Mardin ve Mustafapaşa’daki evler birbirine çok benzemektedir. Kasaba bugün, 1981’de açılan Kültür Bakanlığının koruması altındadır. 93 tane evi, 30’a yakın kilise ve şapeliyle Mustafapaşa görsel bir tarih şöleni sunmaktadır.

- Kaymaklı:
Kapadokya’daki en geniş, en büyüleyici, en ünlü ve en harika yer altı şehirlerinden biri olan Kaymaklı Yer Altı Şehri, Nevşehir’e 20 km uzaklıktaki başka bir büyüleyici yer altı şehri olan Derinkuyu’ya 10 km mesafede, Ihlara Yolu üzerinde yer almaktadır. Mucizevi şekilde iyi korunmuş ve bugüne kadar gelmiş olan yapı, UNESCO Dünya Mirası Alanları’nın bir parçasıdır.
Kaymaklı Sığınağı olarak da bilinen büyük bir tepenin altına kurulmuş olan bu yer altı harikalar diyarının tarihi, Hititler ve Friglerin yaşadığı dönem olan M.Ö. 3000 yılına uzanmaktadır.
Şehir, geçmişten günümüze farklı dönemlerde farklı amaçlarla kullanılmıştır. Kaymaklı halkı bu muhteşem yer altı şehrini, bölgedeki yumuşak volkan kayasından ve güvenlik sebeplerinden ötürü evlerinin etrafına kurmuştur. Yer altı şehrini ve bu evleri birbirine bağlayan özel gizli tüneller de bulunmuştur. Herhangi bir saldırı olduğunda, burada yaşayanlar kendilerini korumak amacıyla geçici olarak bu gizli tünelleri kullanıp bu yer altı şaheserinden geçiyordu.
Şehir 1964’te ziyaretçilere açılmış olsa da 8 katından sadece 4’ü gezilebilmektedir.
Bunların yanı sıra Kaymaklı Yer Altı Şehri’nin mimari özelliği de insanları buraya çekmektedir.

- Kızılçukur Vadisi:
Kayalarının gül kırmızısı rengiyle meşhur olan Kızılçukur Vadisi, Kapadokya bölgesindeki pek çok vadinin içinde en büyüleyici olanlardan biridir. Vadi içerisinde doğa yürüyüşü yapmak, ATV sürmek ve ata binmek gibi pek çok seçeneğiniz bulunmaktadır. Sabahın erken saatlerinde sıcak hava balonları güneşin doğuşuyla birlikte üstünüzden süzülüp giderken, siz de aşağıdan onları izleyebilir veya bu inanılmaz manzaranın kuş bakışı bir görünümünü yakalamak için bir tanesine binip uçabilirsiniz.
Kızılçukur Vadisi boyunca, orijinal fresklerle bezeli kaya oyma kiliseler ve insan yapımı güvercinliklerin yanı sıra pek çok eşsiz kaya oluşumu da bulunmaktadır. Freskler yağmurdan dolayı kısmen aşınmış olsalar da hâlen taş duvarlar üzerinde görülebilmektedir.
Zengin florası ve faunasıyla burası doğa yürüyüşleri için şahane bir bölgedir. Vadi üzüm bağları ve meyve ağaçlarıyla çevrelenmiştir ve küçük köylerin etrafındaki tepelerde çiçekler yetişmektedir. Doğa yürüyüşü rotaları Çavuşin’den başlamaktadır. Kızılçukur Vadisi’nde çıktığınız yürüyüşü Güllüdere Vadisi’ne yapacağınız bir gezintiyle birleştirebilir ve vadinin giriş kısmındaki harikulade panorama seyir noktasına doğru yürümeye devam edebilirsiniz. Burası ayrıca gün batımını izlemek için de ideal bir noktadır. Alternatif bir rota da sizi Kızılçukur Vadisi’nden yürüterek iyi korunmuş fresklerle süslü yontma taştan kiliseler, ilk insanların yaşadığı mağaralar ve peri bacaları ile dolu olan Açık Hava Müzesi’ne götürecektir.

- Ağzıkarahan:
Yapımına 1231’de Alaeddin Keykubat döneminde başlanan yapı, oğlu Keyhüsrev’in saltanı sırasında tamamlanmıştır. Küçük camisi, doğrudan ana portalın karşısında yer alan dört sütun üzerine oturtulmuştur. Diğer kervansarayların aksine, kapalı bölümü ana portalın karşısında değil solunda yer almaktadır.
Bu kervansarayın (1231-37) banisi Hoca Mesud bin Abdullah’tır. Diğer eksenel yapılı kervansarayların aksine bu yapıya giriş, bir giriş aralığının önüne yan olarak konumlandırılmış ana portaldan sağlanmaktadır. Bu ana giriş portalı, yıldız sistemi denen sistemlerin üzerine işlenmiş geometrik motiflerle süslüdür. Sonsuzluk ve Tanrı’nın bir oluşu fikrini yansıtan ve yıldız şekilli göbeklerden çıkan kollara sahip olan bu sistemler birtakım kozmolojik anlamlar barındırmaktadır.
Bu handa Aksaray’daki Sultan Han’dakine benzer şekilde avlunun tam ortasında bir köşk-mescid, avluyu yanlardan destekleyen ahırlar ve hizmet odaları ile bir adet 6 nefli ve sütunlu kapalı bölüm bulunmaktadır
